20 Mayıs 2017 Cumartesi

Yorgunluk

tired woman pinterest ile ilgili görsel sonucu


Yine yoğun bir okul gününün ardından ertesine güne yetiştirmem gereken ödevler için masamın başındayım. Sandalyeme sırtımı dayayıp kendimi masaya doğru iyice çektim zaten yurt odamızda sandalye ile arkama genişce yayılabileceğim geniş bir alan yok. Odamız koridordan hallice. Oda arkadaşlarım erkenden yattılar oda oldukça sessiz. Onların yerinde olmak isterdim. Uyumamak için kendimi zor tutuyorum, ben gevşedikçe göz kapaklarım kapanıyor, omuzlarım beni masaya doğru çekiyor. Zaman ilerdikçe gece daha sessizleşiyor nefes alışverişimi rahat duymaya, hissetmeye başlıyorum. Burnumdan derin bir nefes alıyor ve karın boşluğuma dolduruyorum ve karın boşluğundaki hava mideme baskı yapıyor nefesimi boşaltmam ile karın boşluğum birden dümdüz oluyor. Nefes alışverişimle kalbimin ritminin uyumunu odaklanıyorum. Gözlerimi kapatıp kalbimi dinlemeye  başlıyorum, bedenim kadar yorgun değil ama ritmi yavaşladıkça nefesimde durgunlaşıyor. Dikkatim bir anda karşı parka köpeklerin gelmesiyle dağılıyor, havlamalarıyla sıçrıyorum. Gözlerimi aniden açıp reflekse başımı sesin geldiği yöne doğru çeviriyorum, kalbim hızlı hızlı atmaya başlıyor, nefesim soluk soluğa kalıyor. Bir ürperti, korku hissediyorum başımı sağa sola hızlı çevirip odaya göz gezdiriyorum yatma vaktimin geldiğinin farkına varıyorum. 

Yaşlı Adam/ Gammaz Yürek - Edgar Allen Poe


gammaz yürek edgar allan poe ile ilgili görsel sonucu



The Tell-Tale Heart türkçe çevirisi Gammaz yürek Edgar Allen Poe'nun çektirdiği bir fotoğraftaki görüntüsünden duyduğu korku ve bu korkusunu takıntı haline getirmesi üzerine yazdığı kısa öyküdür. Öykü birincil kişi ağzından anlatılır, teması anlatıcının yaşlı adama duyduğu nefret ve takıntıları üzerinedir. Öyküde duyguları, yaşlı adamın korkusunu birebir hissederiz, öykünün sonuna nefes nefese geliriz. Bu yazımda ben de metni yorumlamak istedim ama anlatıcısını değiştirerek öyküyü yeniden anlatıcağım. Öykümdeki anlatıcı yaşlı adam olucak ve onun ölüm korkusu aktarmaya çalışacağım. 
gammaz yürek edgar allan poe ile ilgili görsel sonucu
Yaşlılık mı, sırtınız her gün daha fazla ağrımaya başlıyor, sesler daha kısık geliyor kulağınıza ve ayna baktığınızda buruşuk bir yüz ve kafanız üstünde birkaç tel beyaz saç. Evet yaşlılık korkunç bir gerçek, ölüme gün ve gün yaklaşmak bir de yalnız bir hayatınız varsa daha zor. Oysa gençken hiç bunun farkında değildim yaşlılara güler, dalga geçerdim. Ama o öyle değil bana karşı her zaman yardımsever ve kibar heralde kendi oğlum olsa bu kadar yardımcı olmaz, sevmezdi beni. Bazen bakışlarında bir şey hissediyorum, küçümseme ve tiskindi gibi değil nefretle bakıyor. İnsanlara çok güvenmem aslında ama bakışları dışında ona güvendim, güvenmek zorundaydım kime kimsem yoktu. Son günlerde daha alakadar olmaya, hatta sabahları odama gelip rahat uyduğumu bile sormaya başladı ondan ne gibi kötülük bekleyebilirim ki? O gece, uykuya hemen uykuya daldım. Uyanmam çok uzun sürmedi bir ses duymuştum evet, yataktan sıçrayarak kalkmıştım. Etrafıma baktım karanlıkta hiçbir şey göremedim, bir ses duyduğuma eminim. Hırsız mı girmişti fakirhaneye, insanlar evimin önünden geçmiyor başlarına yıkılacak diye, hırsız napsın benim iki kuruş paramı. Kediler çöp karıştırırken tenekeyi düşürdüler heralde. Acaba o da duymuş muydu sesi, uyanmış mıydı? Tam bu sırada kapının biri tarafından açıldığını fark ettim, kim var orda diye bağırdım, yutkunmaya başlamıştım, Ali sen misin? Yaklaşık bir saat sessizce kapıya doğru baktım başka ses gelmedi. Galiba Ali uyuyordu veya yoktu, tek başıma ne yapabilirdim hırsıza karşı. Kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atıyor, yataktan çıkacak cesareti bulamıyordum. Ölümün çok yakın olduğunu hissetmiştim üzerimindeki yorgan kadar yakındı bana. Ses çıkartmazsam hırsız beni öldürmeden gider diye düşünüp sakinlemeye çalıştım, avuçlarım terli, nefes nefeseydim. Gözüm birden kamaştı bu da neyin nesiydi, o an paramın derdinde olmadığını anladım beni öldüreceğini anladım, üzerime birden atladı çığlık attım, yere düşmemle beni boğmaya başladı, derin bir acı hissettim göğsümde.  



9 Mayıs 2017 Salı

Konser Heyecanı


Bu yazımda heyecan ve şaşkınlık duygularına odaklandım. Konu olarak da hayranı olduğu sanatçının konserine giden genç bir kızın duygularını seçtim.

konser resmi ile ilgili görsel sonucu

Sizlere gençliğimde hayran olduğum sanatçının konserinde yaşadığım şaşırtıcı olayı anlatmak istiyorum. Yedi yaşımdan beri televizyon başında hep onu beklerdim, ne zaman albümü çıksa alır, şarkılarını bıkıncaya kadar dinler ama asla bıkmazdım. Sonunda konsere gidip, onu canlı dinlemeyi kafama koydum. İnternet sitesinden her gün yaz turnesinde Ankara'ya geliş tarihlerinin açıklanmasını takip ettim. Bir sabah sitede temmuz ayının sonunda geleceği açıklandı. Hemen bilet almalıydım, bileti alırken o kadar sevinçliydim ki bağıra çağıra şarkılar söylüyor, konsere kadar kalpten gideceğimi düşünüyordum. Temmuz ayı geçmek bilmiyordu, konsere ne giyeceğimi hatta saçımı nasıl toplayacağımı düşünerek geçti. Sonunda o gün geldi, gece kalbimin küt küt sesini hissediyor bir türlü sakinleşip uyuyamıyordum. Sabah oldu, pek bir şey yiyemedim kahvaltıda. Günler önce seçtiğim mavi elbisemi giydim, saçlarımı topladım. Evden çıkmadan kendime aynada baktım. Yanaklarım al al, göz bebeklerim büyümüş ve ellerim de hafif bir titreme vardı. Vücudum gergin ve heyecanlıydı, bu etkiyi azaltmak için avazım çıktığınca bağırdım. Beş saat öncesinden konser alanına varıp sahnenin en önüne geçtim. Bana eşlik eden birkaç hayranla heyecanımı paylaştım, rüyadaymış gibi hissediyordum. Vakit ilerledikçe konser alanı kalabalıklaşıyordu. Konser artık başlamak üzereydi, bense bayıldı bayılacak bir haldeydim, heyecanıma birde yorgunluk eklenmişti. Işıklar aniden yandı ve kapandı onu sahnede gördüm. Avazımız çıktığı kadar bağırmaya başladık. Müziğin ritmi ile kalbim atıyor, boğazıma gelecek gibi hissediyordum. Ancak ilk iki şarkıdan sonra konseri idrak edebildim. Şarkısında eşlik etmesi için bir hayranını seçeceğini söylediğinde çığlıkların dozunu daha da arttırdık. Zıplıyor, bağırıyor beni seçmesi için her şeyi yapıyordum. Tam beni seçmeyeceğini düşündüğüm anda, beni gördü, elini uzattı, gerçekten elini tutmuştum. Ve sahnede onun yanındaydım. Ter içinde kalmıştım, titriyordum. İsmimi ve şarkıyı bilip bilmediğimi sordu. Şok halinde ismimi bile doğru söyleyememiştim. Beş dakika boyunca sahnedeydim, tek yaptığım şey ise put gibi durup, şarkıyı kekeleyerek söylemekti. Alkış sesi ile biraz kendime gelmiştim daha sonra zaten sahneden inmiştim. Konserin devamını hatırlamıyorum, ne yani onunla konuşup üstelik şarkımı söylemiştim. Hayatımdaki en heyecanlı ve şaşırtıcı deneyimdi.

Öykünün Kahramanları İkinci Kısım

Bir önceki metinde arkadaşım hakkındaki gözlemlerimi yazmıştım ve bu yazımda ise arkadaşımın gözünden kendimi anlatacağım. Metni ilk yazmaya başladığımda bana garip ve zor gelmiş olsa da bu metin kendim hakkımda bana farklı bir yaklaşım kazandırdı.

Sınıfta yeni bir metin daha yazmaya başladığımızda hepimiz sıkılmış ve bunalmıştık. Bu havayı Şeyma'da da hissetmiştim. Sağ tarafımda oturan Şeyma'ya döndüm ve kulağına sıkıldığımı fısıldadım bana katıldığını gözlerini kırparak anlattı. Şeyma o gün çok yorgun görünüyordu, büyük ihtimalle bugün sabaha olan sunum teslimi için pek uyumamıştı. Gözleri kızarmış, yüzü solgundu. Omuzları öne alarak vücudunu taşımaya çalışıyordu, her an kafasını sıraya koyup uykuya dalabilirdi. Simsiyah bir gömlek üzerine salaş, kollarının üst kısmı delik örgülü kazak giymişti. Biraz düşündükten sonra yazıyı yazmak için harekete geçti. Bana doğru duran bacaklarını sıraya doğru çevirdi ve ahşap sandalye üstünde rahatça döndü. Sandalyeden gelen sese aldırmadan sıraya doğru kendini biraz daha çekti. Bir hışımla kalemini sağ elini aldı ve yazmaya başladı. Oldukça telaşlı ve düşünceliydi büyük ihtimalle o da benim gibi yazıyı hemen yazıp hocaya vermek istiyordu. Bu sırada sınıfın çoğunluğu yazıya odaklanmış, sınıfta ki uğultu azalmıştı. Gerçi Şeyma'nın gürültüyü umursadığını sanmıyordum öyle dikkatle yazıyordu ki kalemini hırsla bastırıyordu. Cümleleri yazdıkça kağıt hışırdıyor, kaleminin kağıda vuruşları ahşap sırada ritmik bir tıkırtı oluşturuyordu. Bu baskıya dayanamayan uçlar çat çat kırılıp etrafa dağılıyorlardı. Onun neden bu kadar agresif olduğunu anlayamıyordum, uykusuzluk ile beraber daha da asabi bir ruh halindeydi bu sabah. 

Öykünün Kahramanları

Kendimizi çok rahatça anlatabiliyorken bir başkasını anlatmak, öykümüzün kahramanı yapmak her zaman daha zor olmuştur. Bende arkadaşımı öykümün kahramanı olarak anlattım.

Sınıf yüksek duvarlı ve genişti. Bu genişlik ve yüksekliğin ahşap mobilyalarla doldurulması sınıfa kasvetli bir hava katmıştı. Ankara'da Mart ayı, ılık havaları beraberinde getirmişti fakat bugün sert rüzgar eşliğinde kar yağıyordu. Hatice, sabah kar yağışına her Ankaralı gibi şaşırmış, kalın giyinerek evden çıkmıştı. Ayağında botları, üzerinde siyah şişme montu, sırtında fotoğraf makinesi ve kitaplarıyla boş sınıfa gelmişti. Çantasını hemen bir sıraya fırlattı, omuzlarını gevşetip rahatladı. ahşap sandalyeyi oturmak için çekti, sandalye ne kadar ağır diye sitem edecekken, sandalyenin boş sınıfta yaptığı gürültü ile irkildi. Sınıf için neden bu sandalyelerin seçildiğine yakınarak küçük bedenini sandalyeye attı. Daha dersin başlamasına yirmi dakika vardı. Her zaman neden bu kadar erkenci ve garantici olduğunu düşünerek boynundaki mavi şalı çıkardı, montunu sandalyeye geçirdi. Oturduğu yere iyice yayıldı, ellerini masaya dayayarak daha da rahatlattı gevşetti kaslarını, ağır botları da bir yandan ayaklarını yere doğru çekiyordu. Biraz telefonunu kurcaladıktan sonra telefonunun camını ayna gibi kulllanarak makyajını kontrol etti.  Masmavi gözlerine mor ve bordo tonlarında far sürmüş, gözlerini belli etmek için de rimelle kirpiklerini hacimlendirmişti. Rujunun silindiğini fark edince, açık kahve tonlarında ki ruju çantasından aldı ve dikkatle dudaklarına sürdü. Ruj hafif dokusunu hissetti çikolataya benzer bir tadı vardı. Telefonu elinden bıraktı ve yağan karı izleyerek sınıfın dolup dersin başlamasını bekledi. 

11 Nisan 2017 Salı

Öğle Yemeği



Öğle vakti, yemek odasında Leon, oğlu ve emektar yardımcıları baba ve oğulun tartışması yüzünden düşünceli bir haldeydiler. Odanın duvarları gri renkteydi, ortama durgun bir hava katmıştı bu renk. Duvarda Leonun arkasındaki tablo gri renginin tonlarıyla ve farklı dokularıyla bu havaya eşlik ediyordu. Genel olarak odada küçük yemek masası, deri kahverengi koltuk dışındaki eşyalar sade ve sakindi. Yemek masası temiz beyaz örtü ile örtülmüş, istiridyeler masanın ortasında servis edilmiş, limonlar masadaki uzun ince bıçak ile kesilerek masanın da kenarına konulmuştu. Öğle yemeği masadaki konyak dolu cam kadeh ve porselen bardaktaki çay ile tamamlanmıştı. Masanın sağındaki tekli koltuğun üstü dağınık ve kalabalıktı. Masadaki düzenin aksine kılıçtan flüte neredeyse odadaki her şey koltuktaydı. Hatta evin simsiyah kedisi bile koltuğun kenarında kendine yer bulmuştu. Odanın giriş kapısının yanında tüm dikkatleri üzerine çeken parlak, uzun yapraklı bitki üzerinde beyaz bir saksı içindeydi. Baba oğul ise farklı yönlere odaklanmış, oğul babasına sırtını dönmüştü. Çay servisi için elinde çaydanlık ile gelmiş olan kadın kavgaya son anda şahit olmuş şaşkın bir halde kalakalmıştı. Ama gözü de bir yandan küçük beyinin üzerindeydi. Yardımcı kadın iş kıyafeti olan uzun, boynuna kadar kapalı elbisesini giymiş hafif kilolu bir kadındı. Tarzları ve yaşları farklı bu iki adamın sık sık tartışması onun için pek garip bir olay sayılamazdı. Leon ellili yaşlarında, sarışın oğlunun aksine kumraldı. Sakalı boynunun tamamını örtecek kadar uzun ve saçı ile birleşip yüzünün yarısını kaplamıştı. Edward ise dış görünüşüne oldukça özen gösteren düzenli bir delikanlıydı. Kılık kıyafeti uyumlu ve tertemizdi. Sarı saçları üzerine hasır siyah detayları bulunan şapka takmış, kalın siyah kadife kazağını çizgili gömleği ve sarı kravatı üzerine giymiş masaya arkası dönük şekilde elinden destek alarak durmuştu.. Yaşından dolayıda olabilir ama tartışma sonrası siniri hemen yatışmamıştı, duruşundan  ve bakışından anlaşılacağı üzere oldukça kararlıydı. Babası ise ona göre daha rahat tavırlarla tütününü içerek gözlerini koltuğa doğru yöneltmiş düşünüyordu. Tütününün dumanı ciğerine yayılırken belki de oğluyla aralarındaki sorunların çözülmesini umutla bekliyordu.